Tüketici TV - Tüketici uyuşmazlıkları zorunlu arabuluculuğa tabi tutulamaz...
İstanbul Barosu'nun konuyla ilgili açıklaması şöyle: Son dönemde bazı İlk Derece Mahkemeleri ve Bölge Adliye Mahkemeleri'nin, bankacılık işlemlerinden kaynaklanan, itirazın iptali ya da menfi tespit ve istirdat talepli tüketici uyuşmazlıklarında, Türk Ticaret Kanunu'na 06.12.2018 tarihinde eklenen 5/A maddesi uyarınca, zorunlu arabuluculuğun dava şartı olduğuna ilişkin kararlarını endişe ile izlemekteyiz.Bu kararlardaki temel gerekçe, Türk Ticaret Kanunu'nun 4. maddesinin 1. bendinin (f) fıkrasında, bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının mutlak ticari dava olarak kabul edilmesi olarak yer almıştır. Buna karşılık, Anayasal ve evrensel prensipler, yürürükteki mevzuat ve yaklaşık 20 yılda uygulamada geldiğimiz nokta tamamen göz ardı edilmiş, sırf herhangi bir yazılı düzenlemede "tüketici davası" ibaresi olmamasından hareketle adeta bir kavram karmaşası üzerinden hukuka aykırı bir tercih yapılmıştır. Oysa bilindiği üzere, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun açıkça ve hatta tek tek sayarak, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemin tüketici işlemi olduğunu belirtmiş, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğan uyuşmazlıkların, Tüketici Hakem Heyetleri ve Tüketici Mahkemelerinde görüleceği hüküm altına alınmıştır.Özel bir kanunla düzenlenmiş ve özel olarak kurulmuş hakem heyetleri ve mahkemeler yoluyla yargılama faaliyetine tabi kılınan tüketici işlemlerini zorunlu arabulucuğa tabi kılabilmek için, hukuk sistemimizde artık yerleşmiş olan "tüketici davalarını" yok sayarak, çoğu kez profesyonel bir destek dahi alamayan tüketiciyi karşı tarafın tacir olup olmadığını araştırmak ve baş edemeyeceği bir tacirle müzakere masasına oturmaya zorlamaktaki menfaati ne hukuki ne de insani olarak anlamak mümkün değildir.Kaldı ki, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2017/13-570E., 2018/1859K. sayılı kararını da ayrıca hatırlatmak gerekmektedir. Bu karar ile 6502 Sayılı Kanun'un 68. maddesinde 20.12.2017 tarihinde eklenen "Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla" ibaresi ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu'nun 67. maddesi gereği Tüketici Hakem Heyetlerinin dahi "Mahkeme" niteliği taşımadıkları için İcra İflâs Kanunu ile ilgili dava ve işlerde -parasal sınırlar dahilinde olsa bile- görevli olmayacaklarına hükmedilmiştir. Bu halde, adeta zorunlu bir tahkim merci gibi ilam niteliğinde karar verme kabiliyetini haiz, tarafsız beş üyeden oluşan Tüketici Hakem Heyetlerinin dahi "Mahkeme" olmadığı için görmesinin mümkün olmadığına hükmedilen itirazın iptali ya da menfi tespit ve istirdat davalarının, arabuluculuk yoluyla taraflarca çözülebileceğini imkan dahilinde görmek ayrıca çelişkili ve endişe vericidir.Tüm bu nedenlerle, tüm ilgilileri Anayasa'nın öncelikle sosyal devlet ve hukuk devleti ilkesi ve ardından 172. maddesini, evrensel tüketici haklarını, yerel mevzuat ve uygulamamızı hatırlamaya davet ediyor, tüketicilerin taraf olduğu uyuşmazlıklarda zorunlu arabulucuğun tartışmaya dahi açık olmadığını, dosya sayısının arttığı her alanda yargının arabuluculuk yoluyla özelleştirilmesini kabul etmediğimizi kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunuyoruz.İSTANBUL BAROSU TÜKETİCİ HAKLARI VE REKABET HUKUKU MERKEZİ
İstanbul Barosu'nun konuyla ilgili açıklaması şöyle: Son dönemde bazı İlk Derece Mahkemeleri ve Bölge Adliye Mahkemeleri'nin, bankacılık işlemlerinden kaynaklanan, itirazın iptali ya da menfi tespit ve istirdat talepli tüketici uyuşmazlıklarında, Türk Ticaret Kanunu'na 06.12.2018 tarihinde eklenen 5/A maddesi uyarınca, zorunlu arabuluculuğun dava şartı olduğuna ilişkin kararlarını endişe ile izlemekteyiz.Bu kararlardaki temel gerekçe, Türk Ticaret Kanunu'nun 4. maddesinin 1. bendinin (f) fıkrasında, bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının mutlak ticari dava olarak kabul edilmesi olarak yer almıştır. Buna karşılık, Anayasal ve evrensel prensipler, yürürükteki mevzuat ve yaklaşık 20 yılda uygulamada geldiğimiz nokta tamamen göz ardı edilmiş, sırf herhangi bir yazılı düzenlemede "tüketici davası" ibaresi olmamasından hareketle adeta bir kavram karmaşası üzerinden hukuka aykırı bir tercih yapılmıştır. Oysa bilindiği üzere, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun açıkça ve hatta tek tek sayarak, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemin tüketici işlemi olduğunu belirtmiş, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğan uyuşmazlıkların, Tüketici Hakem Heyetleri ve Tüketici Mahkemelerinde görüleceği hüküm altına alınmıştır.Özel bir kanunla düzenlenmiş ve özel olarak kurulmuş hakem heyetleri ve mahkemeler yoluyla yargılama faaliyetine tabi kılınan tüketici işlemlerini zorunlu arabulucuğa tabi kılabilmek için, hukuk sistemimizde artık yerleşmiş olan "tüketici davalarını" yok sayarak, çoğu kez profesyonel bir destek dahi alamayan tüketiciyi karşı tarafın tacir olup olmadığını araştırmak ve baş edemeyeceği bir tacirle müzakere masasına oturmaya zorlamaktaki menfaati ne hukuki ne de insani olarak anlamak mümkün değildir.Kaldı ki, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2017/13-570E., 2018/1859K. sayılı kararını da ayrıca hatırlatmak gerekmektedir. Bu karar ile 6502 Sayılı Kanun'un 68. maddesinde 20.12.2017 tarihinde eklenen "Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla" ibaresi ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu'nun 67. maddesi gereği Tüketici Hakem Heyetlerinin dahi "Mahkeme" niteliği taşımadıkları için İcra İflâs Kanunu ile ilgili dava ve işlerde -parasal sınırlar dahilinde olsa bile- görevli olmayacaklarına hükmedilmiştir. Bu halde, adeta zorunlu bir tahkim merci gibi ilam niteliğinde karar verme kabiliyetini haiz, tarafsız beş üyeden oluşan Tüketici Hakem Heyetlerinin dahi "Mahkeme" olmadığı için görmesinin mümkün olmadığına hükmedilen itirazın iptali ya da menfi tespit ve istirdat davalarının, arabuluculuk yoluyla taraflarca çözülebileceğini imkan dahilinde görmek ayrıca çelişkili ve endişe vericidir.Tüm bu nedenlerle, tüm ilgilileri Anayasa'nın öncelikle sosyal devlet ve hukuk devleti ilkesi ve ardından 172. maddesini, evrensel tüketici haklarını, yerel mevzuat ve uygulamamızı hatırlamaya davet ediyor, tüketicilerin taraf olduğu uyuşmazlıklarda zorunlu arabulucuğun tartışmaya dahi açık olmadığını, dosya sayısının arttığı her alanda yargının arabuluculuk yoluyla özelleştirilmesini kabul etmediğimizi kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunuyoruz.İSTANBUL BAROSU TÜKETİCİ HAKLARI VE REKABET HUKUKU MERKEZİ