HUKUK ALANINDA DEVLET BAŞKANLARININ İTİBARININ KORUNMASI VE DEZAVANTAJLI KİŞİLERİN HAKLARININ SAVUNULMASI AMACIYLA 22 ÜLKENİN KATILIMIYLA HAZIRLANAN DEKLARASYON OY BİRLİĞİYLE KABUL EDİLDİ.
- YARGIDA ULUSLARARASI İŞ BİRLİĞİNİN ARTIRILMASI, ARABULUCULUK VE TAHKİM ŞEKLİNDE TAMAMLAYICI ÇÖZÜMLER ÜRETİLMESİ ÖNERİLDİ!
Çin Vatandaş ve Çin Şirketleri Hukuki Hak ve Menfaatlerini Koruma ve Yardımlaşma Derneği (ÇHD) tarafından "dünya çapında devlet başkanlarının sınır ötesi itibarının korunması ve üçüncü ülkelerde yaşayan kadınlar ve çocukların meşru haklarını koruma girişimi" amacıyla Uluslararası Hukuk Semineri düzenlendi.
- ABD, Danimarka, Etiyopya, İrlanda, Peru, Malezya, Portekiz ve Çin’den gelen hukukçu temsilciler...
Altınel Otel'de düzenlenen ve iki gün süren seminerde ABD, Danimarka, Etiyopya, İrlanda, Peru, Malezya, Portekiz ve Çin’den gelen hukukçu temsilciler ile seminere online katılan İspanya, İtalya, Arjantin, Hindistan, Özbekistan başta olmak üzere 22 ülkeden onlarca hukukçu, yaptıkları konuşmalarla ortak deklarasyon hazırlanmasına katkıda bulundu.
ÇHD Başkanı Yue Zhao, seminerin açış konuşmasında, katılımcı 22 ülkenin temsilcilerine desteklerinden dolayı teşekkür etti. Düzenledikleri seminerle devlet başkanlarının itibarlarının korunmasını ve savaşlar nedeniyle yaşanan dünya genelindeki göçlerde sığınmacı ve göçmen kadın, çocuk ve engelli gibi dezavantajlı grupların hukuk alanında meşru haklarının savunulmasını amaçladıklarını belirten Zhao, bu seminer vasıtasıyla dünya genelinde daha iyi bir hukuk hizmeti sağlanarak, zayıf kitlelerin haklarının korunarak adil ve güvenli bir yaşam sürdürülmesini arzu ettiklerini dile getirdi.
Yue Zhao, dünyada barışın hakim olmadığını, insan kaçakçılığı, organ nakli, fuhuşa zorlama gibi birçok suçun mağduru olan başta kadınlar, çocuklar ve engelliler olmak üzere ülkelerinden ayrılmak zorunda kalan halkların hukuki haklarının korunması için uluslararası dayanışmanın gerekliliğine dikkat çekti.
TAHKİM VE ARABULUCULUK
ÇHD Başkan Yardımcısı Avukat Orhan Atik'in moderatörlüğünde gerçekleşen seminerde konuşan İrlanda Temsilcisi Avukat Atueyi Nwosu, Avrupa Birliği dahilinde üçüncü ülkelerden gelenler için yasal koruma mekanizmalarının olduğunu, kadın-erkek eşitliği baz alınarak yeterince temsil edilemeyen vatansızların insan hakları, istihdam, eğitim, sağlık ve sosyal korunmasının sağlanmaya çalışıldığını söyledi.
İrlanda'nın Avrupa Ekonomik Topluluğu'da dahil olmadığı için AB Aile Birleşimi Yönergesi dışında kaldığını bildiren Nwosu, bu nedenle serbest dolaşım kapsamı dışında kaldıklarını, kaçak göçmenlerin İrlanda'ya gelmesinin engellendiğini kaydetti.
Atueyi Nwosu, resmi göçmenlerin aile birleşiminde yeterli mali güce sahip olma kriterinin yanı sıra evlilik dışı çocuklar, gerçek ve uzun süreli ilişkiler, eş, anne ve babanın kanıtlanması gibi güçlüklerin bulunduğunu, aile birleşimine yasaların değil o günkü hükümet yetkililerinin inisiyatifinde olduğunu dile getirdi.
Aile birleşimindeki mağduriyetleri ifade eden Nwosu, "Aile bütünlüğü, insan hakları olarak ele alınmalı. Göçmen mağduriyetleri giderilmelidir. Adaletin gecikmesini önlemek için ticari işlerde olduğu gibi mahkemeler yerine tahkim ve arabuluculuk sistemi getirilmelidir." dedi.
"ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ ŞART"
Etiyopya Temsilcisi Avukat Mesevet Seydum Tafesse, ülke liderlerinin isim ve itibarının, temsil ettiği halkların itibarıyla eş değerde olduğunu vurguladı.
"Devlet başkanlarının haklarının korunması, ülkelerin tarihi sorumluluğudur" diyen Tafesse, her ülkede farklı ve karmaşık yasal düzenlemeler bulunduğunu belirterek, devlet başkanlarının ülke sınırları dışında sadece imajın önemli olmadığını, temsil ettiği vatandaşların ve ulusal istikrar için gerekli olduğunu, aksi halde skandalların ve şiddetin yaşanabileceğini savundu.
Afrika ülkesi Liberya'da 2005-2018 arasında seçilen ilk kadın devlet başkanı Johnson Sirleaf'ı örnek gösteren Tafesse, dünya barışına kadınları dahil ettiğini, sadece kendi itibarını değil sosyal alandaki aktiviteleri de koruduğunu anlattı.
Otoriter rejim ve savaş ortamında kadın, çocuk ve dezavantajlı grupların haklarının göz ardı edildiğini belirten Tafesse, "Bizler daha güçlü hukuki korumanın öncülüğünü yapmalıyız. Yerel bazda her ülkeden savunuculara ihtiyaç var. Bizler devlet başkanlarının itibarının korunması ile kadın ve çocukların mağduriyetlerinin giderilmesindeki hukuki boşluğu kapatmada köprü olmalıyız. Bunun için uluslararası işbirliği şart. Ülkeleri bağlayıcı, sözleşme ve antlaşmaların imzalanması gerekir. Bunun yanısıra insan hakları konusunda daha bilinçli bir nesil yetiştirebiliriz." diye konuştu.
Tafesse, Tikra anlaşmazlığı nedeniyle Kuzey bölgede oluşan iç savaşta yaşanan mülteci sorunları, iltica taleplerinin reddi, cinsiyet bazlı şiddet olayları ve çocuk mağduriyetlerinden örnekler vererek, Birleşmiş Milletler'in koruma çabalarının yetersiz kaldığına dikkat çekerek, uluslararası işbirliğinin gerekliliğini vurguladı.
"SADECE İTİBAR DEĞİL HAYATİ BİR KONU"
Seminerde söz alan Peru Temsilcisi Mary Christabel Esquiagola Enciso, Türkiye'de düzenlenen uluslararası büyük öneme sahip toplantıda ülkesini temsilen katılmaktan onur duyduğunu ifade etti.
Sosyal medya aracılığıyla bilginin saniyeler içerisinde dünya geneline yayılabildiğini belirten Enciso, devlet liderlerinin itibarının korunmasının sadece uluslararası hukuk, diplomasi ve insan haklarının kesiştiği noktada kalmadığını, devletlerin ve milletlerin onuru için de gerekli olduğunu savundu. Devlet başkanlarına karşı iftira ve dezenformasyon kampanyalarının, medya zulmünün artması karşısında uluslararası etkili koruma mekanizmalarının oluşturulmasının kaçınılmaz olduğuna dikkati çekti.
Peru gibi gelişmekte olan ülkeler açısından devlet başkanlarının korunmasının sadece bir hukuk meselesi olmadığını, aynı zamanda uluslararası yönetim, egemenlik ve karşılıklı saygı meselesi olduğunu belirten Enciso, "Ulusal liderlerin itibarının sınır ötesi korunması, hayati bir konudur. Uluslararası işbirliği, yasal çerçevelerin güçlendirilmesi ve ülkeler arasında karşılıklı saygı esastır" dedi.
İtibar ve mali güce sahip bazı insanların suç işlemeleri halinde adaletin sağlanamadığına dikkati çeken Enciso, zayıf halkadaki insanlara karşı fuhuşa zorlama, tecavüz, cinsel istismar ve insan kaçakçılığı gibi suçlar işleyen güç sahibi insanların cezasız kalmaması için tedbir alınması gerektiğini belirterek, zayıfların da güçlüler karşısında haklarını savunabilecek adil yargılama önerisinde bulundu.
Danimarka Temsilcisi Avukat Tina Ravn, 200 çalışanlı ve 16 dilde hizmet veren uluslararası hukuk ofisinde de görevli olduğunu belirterek, Tayvan-Danimarka arasında çocuk kaçırma davasını örnek gösterdi.
Ülkeler arasındaki hukuki birlikteliğin olmaması, ülkelerdeki resmi kayıtların farklı oluşu, dikkate alınmaması ve yargıçların konuyu algılamaması gibi birçok nedenden dolayı mağduriyetlerin oluştuğunu anlatan Ravn, geleneksel yerel mahkemelerin uluslararası davalarda yetersiz kaldığını, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin ihlal ettiğini savundu.
"BİR NEVİ KÖLE OLDULAR"
Malezya Temsilcisi Avukat Sabri Yusuf Hong, bazı ülkelerdeki zulümden kaçarak sığındığı Malezya Rohingya'da acil insani vakalar yaşandığına dikkati çekti.
Rohingya'da mültecilerin resmi statüsünün olmadığını bildiren Hong, 200 binden fazla belgesiz göçmenin gözaltı ve deport korkusuyla kamplarda tutulduğunu, okulsuz ve hastanesiz yaşamlarını sürdürdüklerini, kadınların istismar riskiyle karşı karşıya olduğunu kaydetti. "Rohingya'ya gelerek bir nevi köle oldular" şeklinde mültecileri tanımlayan Hong, "Göçmenler, büyük zorluklarla deniz aşırı geldikleri Rohingya'dan geri dönemiyorlar. Kamplarda evraksız evlendiriliyorlar, çocuklar istismar amacıyla kaçırılıyor, para karşılığı insan kaçırıp fidye talep ediliyor. Bu keşmekeşliği, arabulucu veya tahkimin nasıl çözeceği tartışılmalıdır. Uluslararası paydaşlar bir araya gelmeli, diyalog başlatılmalıdır. Mülteci kuruluşları çözüm üretmelidir. Uluslararası mahkemelerin baskı yapması, suçluların sorumlu tutulması sağlanmalıdır. Rohingya krizi, tek bir ülke tarafından çözülemez. Uluslararası tahkim bu sorunu çözebilir, insan haklarını tesis edebilir. İnsanların umutları ve korkuları var. Kalıcı çözümler, diyalogla mümkündür" diye konuştu.
Portekiz Temsilcisi Avukat Vania Salgado ise verdiği örneklerde güç sahibi insanların kadın ve çocuklara karşı işledikleri suçlar karşısında devletlerin, yerel hukuki anlamda yetersiz kaldığını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ihlal edildiğini anlattı.
Güçlülerin hukukunun hakim olduğu ülkelerde Devletlerin olaylar karşısında sessiz kalması halinde ulusal yargı mekanizmalarının etkisizleştiğini, uluslararası işbirliğinin ise zayıfladığını belirten Vania, sorunların çözümü için şu önerilerde bulundu "Uluslararası tahkim sözleşmelerine zorunlu insan hakları hükümleri eklenmelidir. Aile içi şiddet ve aile anlaşmazlıkları konusunda, uluslararası yargı yetkisine sahip uzmanlaşmış arabulucu merkezleri kurulmalıdır.
Karma tahkim mahkemeleri kurulmalı, uluslararası bağlayıcılığı olan kamu içtihatları oluşturulmalıdır."
"BM YENİDEN YAPILANMALI"
ÇHD Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Hasan Pilavcı, üçüncü ülkelerde yabancı devlet başkanlarının şeref ve onurunun korunmasının, küresel anlamda barışın tesisi ve uluslararası işbirliğin artmasında zorunlu olduğunu söyledi.
Türkiye'deki yasal düzenlemelerde ülkeler arasında karşılıklılık ilkesinin bulunduğuna değinen Pilavcı, yabancı devlet başkanlarına yönelik hakaret, küfür, tehdit gibi suçlarda şikayet gerektirdiğini, bu nedenle vatandaşlar veya kurum, dernek temsilcilerinin başvurması halinde, büyükelçilikler veya konsolosluklar tarafından mahkemelere başvurulması gerekiyor mahkemelere bildirilmesinin zorunlu olduğunu söyledi.
Viyana Diplomatik İlişkiler Sözleşmesi'nde devlet başkanlarının korunmasına yönelik ilgili ülkelerin tedbir almasının açıkça öngörüldüğünü kaydeden Pilavcı, "Baskılar ve iç savaş, ülkeleri yaşanmaz kılıyor ve göçe zorluyor. Göçün gerekçelerini ortadan kaldırmak gerekir, aksi halde hak mağduriyetleri sürekli gündemde olur. Uluslararası kuruluşlar her geçen gün işlevsizleşiyor. BM yeni bir yapıya kavuşmalı. 3-5 ülke kendi menfaati doğrultusunda dünyayı yaşanmaz hale getiriyor. Zarar gören mazlum insanlar oluyor. Yeni dünya düzeninde BM'nin Afrika, Latin Amerika, doğu ve Müslüman ülkeleri de kapsayacak şekilde genişlemesi gerekir. Mültecilerin mağduriyeti, kendi ülkelerinde normal yaşam koşullarının sağlanmasıyla giderilebilir. Yeni bir yapılanmayla, yeni bir dünya kurmak, işbirliğini artırmak gerekir." dedi.
ÇHD Genel Sekreteri Avukat Mehmet Sağlam, Almanya'da Tıp Fakültesi öğrencisi Maria Ladenburger'in Yunanistan'da da suç işledikten sonra kimliksiz Almanya'ya gelerek cinayet işlemesi olayında yaşanan hukuki süreçleri gündeme getirdi.
Sağlam, Amerika, Avrupa ve gelişmiş ülkelerin, uzun süredir göç sorunuyla karşı karşıya kaldığını anımsatarak, Suriye'deki iç savaş ve devlet baskıları nedeniyle Türkiye'ye 4 milyon göçmen geldiğini, göçmenlerin sığındıkları ülkelerde sosyo-demografik, kültürel, ekonomik, siyasal ve güvenlik alanında önemli sorunlara yol açtıklarına dikkati çekti.
Seminerin basına kapalı ikinci gün oturumunda ise uluslararası tahkim ve arabuluculuk sistemleri üzerinde görüş alışverişinde bulunuldu. ABD Temsilcisi, Amerika LD Hukuk Birliği Başkanı Zhang Jingning, kapalı oturumda yaptığı konuşmada, devlet liderlerinin itibar haklarının, kendi ülkesi dışında nasıl korunabileceğine ilişkin fikirlerini paylaştığı öğrenildi.
BM GENEL SEKRETERLİĞİ'NE GÖNDERİLDİ
Semineri organize eden ÇHD Başkanı Yue Zhao, katılım sağlayan 22 ülkenin hukukçularına, katkılarından dolayı teşekkür etti. Seminer sonrası hazırlanan ankara deklarasyonu metnini okuyan Zhao, ülke temsilcilerini deklarasyonu imzalamak üzere kürsüye davet etti.
Zhao Yue, katılımcı her ülkenin temsilcisinin oy birliği ve imzasıyla kabul edilen Ankara Deklarasyonu'nun, uluslararası yargı konferanslarının usul ve teammülleri ile Uluslararası İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi'ne uygun yapıldığını kaydetti.
Ankara Deklarasyonu'nu metni ve imzaları katılımcıların huzurunda mühürleyen Zhao, bildirgenin aslının ilgili kuruluşlarca diplomatik kanallar vasıtasıyla Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği'ne iletileceğini bildirdi.
Seminere katılan ülke temsilcilerine Türkiye mutfağından çeşitli yemekler ikram edildi. Yabancı konuklar Ankara'dan sonra İstanbul'a götürülerek tanıtım gezisi yaptırıldı.
- ANKARA DEKLARASYONU
- Dünya çapında devlet başkanlarının sınır ötesi itibar haklarının korunması ve özellikle kadınlar ve çocuklar olmak üzere üçüncü ülkelerde yaşayan yabancı sakinlerin meşru hak ve çıkarlarını koruma girişiminin bildirgesi;
'Ankara Deklarasyonu'
Devlet başkanlarının itibar ve onurunun yurt dışında da etkin biçimde korunmasını sağlamak amacıyla; ve çeşitli nedenlerle üçüncü ülkelerde geçici olarak ikamet eden çeşitli ülke vatandaşlarının, özellikle kadınların, çocukların ve engellilerin meşru hak ve çıkarları, ayrıca özgürlük ve onur haklarını korumak için, yukarıda belirtilen hususları hedef alan organize suçlarla mücadele etmeliyiz. Katılımcılar, dünya barışını, dostça kalkınmayı, hakkaniyet ve adaleti teşvik etmek, insan haklarının yüceliğini ve yasal eşitlik kavramını savunmak amacıyla oybirliğiyle aşağıdaki girişim bildirgesinin yayımlanması çağrısında bulundular:
1- Dünya barışını ve eşit diplomasiyi teşvik etmek için, tüm ülkeler, "Birleşmiş Milletler Antlaşması", "Diplomatik ilişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi ve ilgili uluslararası yasalara, uluslararası sözleşmelere ve uluslararası kurallara tam saygı temelinde, devlet başkanlarının itibar ve onur haklarını ihlal eden örgütlü veya örgütsüz sınır ötesi suçlara dikkat etmeli ve bu suçlara adil ve eşit cezalar vermelidir. Devlet başkanlarının itibar ve onurunun başka ülkelerde ihlal edilmesi halinde, diğer ülkelerde konuya ilişkin mevzuat ve hukuka uygun özel tedbirlerin alınması gerekir.
2- Her ülkenin yasalarına tam saygı gösterilmesi temelinde, "Mültecilerin Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme" ve ilgili uluslararası yasalara, uluslararası sözleşmelere ve uluslararası kurallara sıkı sıkıya uymalı ve bu ülkede veya bölgede çeşitli nedenlerle yaşayan üçüncü ülke sakinlerine karşı işlenen suçlara, özellikle bu gruptaki savunmasız kadılara, çocuklara ve engelli insanlara karşı ani, aralıklı, örgütlü ve örgütsüz suçlara, ayrıca bölge ve ülke çapında örgütlü örgütsüz suçlara karşı sert önlemler almalıyız. Savunmasız grupların ve kişisel güvenliği veya diğer meşru insan hakları ikamet ettikleri ülkede işlenen suçlar nedeniyle ihlal edildiğinde, geçici ikamet ettikleri/korundukları ülke, mağdurlar için ilgili koruma önlemlerini güçlendirmeli ve suç faillerini ağır şekilde cezalandırmak için yasaların düzenlenmesi gerekir.
3- Çeşitli ülkelerin yasalarına tam saygı gösterilmesi ve "uluslararası kamu hukuku", "uluslararası adalet", "BM Şartı ve "Avrupa insan haklarının korunması" gibi ilgili yasa ve düzenlemelere tam uyum sağlanması ve "medeni halkların gelenekleri", "insani ilkeler" ve "vicdan talepleri" kavramlarına tam uyum sağlanması temelinde, yukarıdaki eylemleri gerçekleştiren suçlular için her türlü "sığınma hakkı" geri alınmalı, böylece eşit yargılanma hakkı elde edilmeli, böylece "yasa önünde eşitlik" yargı ruhuna ulaşılmalı ve "eşit insan hakları" ve "yasanın kutsallığı ve dokunulmazlığı" savunulmalıdır. Aynı zamanda ülkelerin uzun yargılama süreçleri ve yavaş sonuçlanma sorunlarını etkin bir şekilde çözmeleri, arabuluculuk ve tahkim şeklinde tamamlayıcı çözümler üretilmesi önerilmektedir.
4. Katılımcılar, herkesi oybirliğiyle bu Beyanname'nin hükümlerine saygı göstermeye ve kutsal yasanın verdiği haklar adına, iyi niyetle ve hukuka saygılı bir şekilde Beyanname'ye uygun hareket etmeye çağırırlar.
Yeryüzünde barışın, adaletin, hukukun, insanlığın, insan haklarının ve uyumun ışığı yansın."
tüketici tv